Bir düşünün.
Her hareketinizin izlendiğini, her sözünüzün bir süzgeçten geçirilip her an önünüze serilebileceğini bir düşünün. Attığınız herhangi bir adımın altında bir mayının sinsi sinsi patlamayı beklediğini bilerek yürümeye çalışın. Tamamen, sizin de kontrolünüz dışında olmasına rağmen size ulaşan bir sesin sorumluluğunu yüklenin. İyi giden bir şeye, “iyi gidiyor” diyemeden boka sarmaya başlaması bir alışkanlık halini aldığında, normalleşmeye çalışın.
Yapamazsınız.
Çünkü çok zor ve bir o kadar da yorucu olacaktır. Uykularınız tatsız, yemekleriniz düzensiz ve zoraki, işiniz ise lanet bir hal alacaktır. Aslında tüm bunlar topyekün başlamayacak, yavaş yavaş, tıpkı bir rutubet gibi saracaktır içinizi.
Sorgulamayla başlar bu süreç. Önce kendi kendinizi, sonrasında karşınızdaki kişiyi sorgularsınız. Karşınızdaki en yakınınız da olsa sorgularsınız. Hem de sorgulamam dedikçe sorgularsınız. Sonrasında içinde bulunduğunuz durumu anlamlandırmaya çalışırsınız. Kendinizi ifade etmeye, karşınızdakinin de kendisini ifade etmesine çabalarsınız. Evet, karşınızdaki için de çabalarsınız. İşte esas film bundan sonra başlar; baskılanırsınız.
İzleniyor muyum?, yargılanır mıyım?, azar yer miyim?, yanlış anlaşılır mıyım?, bir şeyleri bozar mıyım?.. Sürekli düşünür, hareketlerinizin görünmez bir pranga ile bağlıymışcasına kısıtlandığını fark edersiniz. Çok sevindiğiniz bir haberi vermek için bile doğru anı ararsınız. Tereddüte düştüğünüz, kaygılandığınız bir durumu da yine akışına bırakıp, “rast gelirse söylerim”e getirirsiniz.
Yani, göğsünüzde kocaman bir karabasan oturuyormuş gibi yaşamaya çalışırsınız. Öyle bir karabasan ki, uyurken kafanızda, uyandığınızda göğsünüzde, düşünürken gözlerinizin önünde biter. Zaman ona kadar gelmiştir fakat, korkusundan geçemiyordur. Oysa sen, normalleşme için zaman geçmesini bekliyorsundur. Özetle, kimsenin durduramadığı zamanı durdurur karabasan.
Karabasan, kimi zaman insan, kimi zaman bir düşünce, kimi zaman bir sorumluluktur. Tanımlaması zor, farkedilmesiyse çoğu zaman geç kalınandır.
Şimdi bir düşünün;
Bir kasabasanın hayatınıza musallat olduğunu.