Geçmişin Adı

Adı üstünde işte: geçmiş. Uzun zamandır yazmak, dolayısıyla yazmak için doğru kalemi bulmak istiyordum. Çünkü o kadar çok şey gözlemledim ki, öyle üstün körü yazıp geçmek, iyisiyle kötüsüyle tüm geçmişime hakaret olurdu. Çünkü geçmiş derken tam tamına otuzbeş yıldan bahsediyorum. Cahit Sıtkı Tarancı, 35’e “yolun yarısı” demişse de, ben oyundaki ilk perdenin sonu olarak addediyorum.

Şimdi bu 35 senede, bugünkü karakterime ulaşmak için çeşitli vasıtalar kullandım. Birinden inip diğerine geçerken, kimisinin peşinden koşup, kimisini kaçırdım. Zaman zaman hırpalandım. Geriye dönüp baktığımda, çocukluğumu, tadını çıkarmayı akıl edemediğim ergenliğimi, üniversitede kendime göresini bulamadığım için kalıplara sığmayan benliğimi, ardından ne kadar çok seveceğimi bilmeden baristalığa adım attığım günleri çok özlediğimi söylesem abartmış olmam herhalde.

Bu yaşıma kadar kendimi her şeyin farkında sanarken, aslında beraber büyüdüğüm arkadaşlarımla, canım bildiğim kardeşlerimle yollarımızın bu kadar ayrılacağını hiç fark etmemişim. Saymaya kalksam iki düzine isim sayarım, lakin onca isimden tek bir tanesi baki.

Ben bazen hafızamın bir nevi lanet olduğunu düşünürüm. Zira unuttum dediğim bir çok şey, zihnimdeki boşluklarda savrulurken çarpacak bir duvar bulurlar ve tekrar canlanırlar. Bu anılar çoğu zaman iyi değildir. Çünkü iyi olanlar çoktan geçmiş oldukları için can acıtırlar. Kötü olanlar ise zaten kötüdür. Geçip gittikleri için zararsız değil, hala muhakeme yaptırdıkları için daha da kötüdürler. Küçükken yıldızları saymanın ve mezar taşı okumanın unutkanlığa sebep verdiğini duymuştum. Bu yüzden unutmak için gizli gizli yıldız sayar, mezarlık yanından geçerken önce duamı eder ardından mezar taşlarını okurdum. Merak ediyorsan söyleyeyim, pek işe yaramıyor.

Her neyse, unutmamak tek başına problem değil esasında. Hem unutamayıp, hem de takılı kalırsan işte o zaman sıçtın. Benim de hala takılı kaldığım şeyler yok değil. İsimler, sesler, kokular, insanlar.. Hala zaman zaman düşünüyorum: nasıl olurdu? Mesela sağdaki kapıdan geçseydim, ters yöndeki dolmuşa binseydim, diğer iş teklifini kabul etseydim, ses çıkarmadan durabilseydim ne olurdu?

Tabii bunlar artık bahis değil. Geçmişin adı geçmiş. Yaşanılanlar iyi ya da kötü bitmiş. Çiçekler açmış, solmuş. Nasırlar taş olmuş.

Demek ki neymiş, her şey geçermiş. Zaman ilaç değil, sen ilerlerken senin ardına doğru koşan yağız bir at gibiymiş. Zamanın kıymetini bilmek adına diyeceğim o ki, favori şarkılarınızı yanlış insanlara göndermeyin. Ha bir de pişmanlık duyacağınız fedakarlıklar yapmaktan kaçının.